Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu. Erdoğan, İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu’ya sert tepki göstererek, ”Netenyahu, iki tarafına birer bakan koymuş basın açıklaması yapıyor ve zannediyor ki o bakanlar beni kurtaracak. Ama o bakanlar bile Netenyahu'yla beraber aynı istikamette yürümüyor. O toplantıda da söylediğim gibi Netanyahu gidicidir. Bütün mesele dünyada haklının yanında yer alacak olanların duruşudur. Bu konuda maalesef beklenen gelişmeler oluyor mu? Hayır, hala olmuyor. Amerika başta olmak üzere Batı hep birlikte hala maalesef ters yüz olarak bu duruma bakıyor. Fransa, önce farklı açıklamalar yapıyor, daha sonra bakıyorsunuz geri vitese takıyor. Dürüst ol ya, yani bir gün öyle bir gün böyle yapma. Aynen şu anda Filistin’dekilerin durumu gibi, biz istiyoruz ki dimdik, dosdoğru ama hiçbir zaman kalkıp da akşam başka, sabah başka olmayın, Türkiye gibi olun ya” dedi.


Sınırların güvenliği, terörle mücadele, insanların huzuru, ekonomideki sıkıntıların çözümü, 6 Şubat depremleriyle yıkılan şehirlerin inşasının gündemlerinin değişmez ve en öncelikli başlıkları olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Bunlara ilave olarak Gazze'ye yönelik İsrail vahşeti de 7 Ekim'den beri gündemimizin en üst sırasında yer alıyor. Amerika'nın ve Batılı ülkelerin sınırsız desteğini alan İsrail hükümeti, katliamlarına tam 40 gündür aralıksız şekilde devam ediyor. Okulları, camileri, kiliseleri, hastaneleri, pazar yerlerini, binaları, sokakları kasıtlı olarak hedef alan İsrail, bir şehri içindeki insanlarıyla topyekun yok etme stratejisi uyguluyor. Evlerini terk etmeye zorladığı sivilleri yolda kasıtlı olarak bombalayan bir canilikle kelimenin tam anlamıyla bir devlet terörü estiriyor. Ve ben şu anda gönlüm ferah, açık olarak diyorum ki İsrail bir terör devletidir. Hamas'ı terör örgütü olarak ifade ediyorsun. Hamas, Filistin'de seçimlere girip seçim kazanan bir siyasi parti. Seçimi kazandıktan sonra da hakkını, haklarını elinden aldınız. Kim aldı? Yine İsrail, Amerika, birlikte aldılar. Bu gerçekleri görelim. Ama hala benim ülkemde bile Hamas'ın bir siyasi parti olduğunu bilmeyen, anlamayanlar var. Bugüne kadar İsrail tarafından katledilen 12 bine yakın Gazzelinin 3'te 2'sini çocuklar ve kadınlar oluşturuyor. İsrail yönetimi, Gazzeli çocuklara, kadınlara ve sivillere karşı insanlık tarihinin en kalleş saldırılarını düzenliyor” açıklamasını yaptı.

Serik'te sağanak etkili oldu, iş yerlerini su bastı Serik'te sağanak etkili oldu, iş yerlerini su bastı


Gazze'de 40 gündür şahit olunanları anlatmak için savaş dahil tüm kavramların yetersiz kaldığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Çünkü savaşın da bir ahlakı vardır, adabı, hukuku ve sınırı vardır. Savaş hukukunun ilk kuralı ise çocuklara, kadınlara, yaşlılar ve hastalara dokunmamaktır. Kuvözdeki, kundaktaki bebekleri katledenler, evlerinden kovdukları masumların tepesine bomba yağdıranlar, insanların suyunu, gıdasını, yakıtını keserek ölüme mahkum edenler, 2 milyonu aşkın sivili atom bombasıyla yok etmekten bahsedenler, buradan şimdi Netenyahu'ya sesleniyorum. Sende atom bombası var mı, yok mu? Sıkıysa açıkla ama açıklayamaz. Ey İsrail, sende atom bombası, nükleer bomba var, bununla tehdit ediyorsun. Bunları biz biliyoruz. Artık ecelin geliyor, istediğin kadar nükleer bombaya sahip ol, neye sahip olursan ol gidicisin. İnsanım diyen hiç kimse Gazze'de yaşanan bu katliamları onaylayamaz, mazur ve meşru göremez. İsrail yönetimini lanetlerken elbette bu katliamlara alenen destek verenleri meşrulaştırmak için kırk dereden su getirenleri de unutmuyoruz” diye konuştu.
İsrail'in işlediği insanlık suçlarına ses çıkarmayanların, en az failler kadar bu suçlara ortak olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Gazze'de öldürülen yavruların kanı, İsrail yönetimine silah, mühimmat ve istihbarat desteği sağlayanların alınlarına utanç lekesi olarak yapışmıştır. Düşünebiliyor musunuz? Her gün yüzlerce çocuk bombaların altında can veriyor. AB'den ABD'sine sürekli insan haklarından dem vuranların hiçbiri çıkıp tek kelime etmiyor, edemiyor. Gazze'deki vahşeti dünyaya duyuran gazetecileri aileleriyle birlikte İsrail katlediyor. Uluslararası basın kuruluşları tek bir açıklama dahi yapmıyor. Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi (BMGK) bırakın Gazzeli sivillerin hayatını korumayı, teşkilatın kendi çalışanlarına dahi sahip çıkamıyor. BM üyesi 121 ülkenin Genel Kurul'da sergilediği irade, Güvenlik Konseyi'ndeki bir iki ülke tarafından resmen gasp ediliyor. İsrailli bakanlar nükleer silaha sahip olduklarını kameralar önünde itiraf ediyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı bununla ilgili harekete geçmiyor. Kur'an-ı Kerim'i yakan alçakların eylemlerine fikir özgürlüğü diyerek izin verenler, Gazze'deki katliama tepki gösteren vicdan sahibi insanları gözaltına alıyor, tutukluyor, seslerini kısmak için her yolu deniyor. Daha bunun gibi pek çok çifte standarda, omurgasızlığa ve vicdansızlığa şahitlik ettik, halen de ediyoruz” diye konuştu.


Charlie Hebdo olayında 23 kişinin öldüğünü hatırlatan Erdoğan, ”Dünyadan devlet başkanları, başbakanlar, bizden de biliyorsunuz birileri Paris'teki o yürüyüşe katıldılar, orada bulundular. Peki şimdi 13 bine yakın insan öldü. Nerede bu dünyanın devlet başkanları? Başbakanlar nerede? Haydi gelin bir de bununla ilgili yürüyün. Vicdanınız yok mu? insafınız yok mu? Olay Haçlı-Hilal meselesidir. Olaya böyle bakıyoruz. Gazze tüm dünyada maskeleri düşürmüş, cafcaflı kavramların arkasına gizlenen gerçek yüzleri ortaya çıkarmıştır” ifadelerini kullandı.

"Dünyanın dört bir köşesinde meydanları dolduran yüzbinler gösteriyor ki İsrail, insanlık vicdanında da şimdiden mahkum olmuştur"
Bu krizin sadece yurt dışında değil, ülkemizde de bir turnusol işlevi gördüğünü belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, farklı siyasi görüşlere sahip olsalar da milletin ezici çoğunluğunun Gazze meselesinde vicdanlı, onurlu ve dirayetli bir duruş sergilediğini vurguladı. Çeşitli yöntemlerle hukuk ve demokrasi zemininde İsrail'e tepki gösteren tüm vatandaşlara teşekkür ettiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Sosyal medya mecralarından gazete ve televizyona tüm iletişim araçlarını kullanarak basın mensuplarını tebrik ediyoruz. İsrail, Gazzeli masum çocuklara ve sivillere karşı yürüttüğü savaşın medya cephesini, uluslararası basındaki tüm kontrolüne rağmen kaybetmiştir. Londra'dan Madrid'e, Cakarta'dan İslamabad'a kadar dünyanın dört bir köşesinde meydanları dolduran yüzbinler gösteriyor ki İsrail, insanlık vicdanında da şimdiden mahkum olmuştur. Hangi inançtan olursa olsun mazlumun yanında saf tutan tüm Filistin dostlarını saygıyla selamlıyorum. İsrail, katliamlarına bu şekilde devam ederse tüm dünyada lanetlenen bir terör devleti olduğunu her yerde tescil ettirecektir. Çünkü zulüm ila abat olmaya çalışanın ahiri her zaman berbat olur. Gazzeli kardeşlerimizdeki direniş ruhunu, metaneti, sabrı, tevekkülü ve iman gücünü gördükçe üstadın şu müjdesine tüm kalbimizle kınıyoruz: Üzülme, davanın sahibi haktır, hak olan davada zafer muhakkaktır. Allah'ın izniyle zafer Gazzelilerin ve Filistinlilerin olacaktır. Bundan en küçük bir şüphe duymuyoruz. Bu süreçte bizi asıl üzen iradesini İsrail'e kaptırmış Batılı ülkelerin suskunluğu değil, gazi Meclisimizin kürsüsünden söylenen kimi sözlerdir. Birileri çıkıyor, bu yüce çatı altında işgalcilerle vatanlarını savunan insanları bir tutabiliyor. Sayıca çok az da olsa ülkemizdeki bazı kesimlerde gördüğümüz bu tavrın altında yatan sebepleri biz gayet iyi biliyoruz” dedi.

"Ülkemizde birilerinin yaptığı gibi zalim ve mazlumu eşitlemek, zalimi aklamak demektir”
“Kimi korkaklıktan, kimi ziynetinin bozukluğundan, kimi satılmışlıktan, kimi ideolojik sapkınlıktan şu hakikati göremiyor, görse de umursamıyor” diyen Erdoğan, meselenin Filistin, Gazze, Kudüs, Arap olmanın ötesinde doğrudan Türkiye ve milletin varlığı olduğunu anlamayanlar olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Devir feryat etme devri değildir, vakit evlatlarımız için gerekirse kendimizi yakma vaktidir. Bunu da hesapsız kitapsız, süfli bir hamasetle değil çalışarak, azmederek, güçlenerek adımlarımızı planlı bir şekilde atarak yapacağız. Tabii bu süreçte nasıl bir duruş sergilediğiniz de önemlidir. Ülkemizde birilerinin yaptığı gibi zalim ve mazlumu eşitlemek, zalimi aklamak demektir” dedi.
CHP’nin İsrail-Filistin konusundaki tutumunu eleştiren Erdoğan, ”CHP ve bazı ortaklarının yaptığı tam olarak budur. Açıkça İsrail yönetimini savunamadıkları için direnişçileri terör örgütü ilan ederek canileri temize çekmeye çalışıyorlar. Bunu da millete tarafsızlık diye yutturabileceklerini düşünüyorlar. Hadi CHP'yi anlıyoruz. Zira onların bu konuda sicili zaten bozuk. YPG'li teröristleri vatanlarını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum olarak görenlerden asker, polis katillerinin cenazelerinde poz verenlerden zaten başka bir yaklaşım beklemiyoruz. Böyle vicdani bir meselede Gazzeli direnişçileri, Netanyahu gibi bir fanatikle aynı kefeye koyan diğer bazı siyasetçileri esefle karşılıyoruz. Çok açık ve net söylüyorum. Biz birileri rahatsız olacak diye Hamas mensuplarının işgal politikaları karşısında vatanlarını, izzetlerini ve canlarını korumaya çalışan direnişçiler olduğu gerçeğini dillendirmekten asla çekinmeyiz” diye konuştu.
11 Kasım Cumartesi günü Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Ortak Zirvesi'nde Türkiye’nin Gazze krizindeki duruşunu ve çözüm önerilerini kayda geçirdiklerini aktaran Erdoğan, şunları söyledi:
“İsrailli yerleşimcilerin ilk kez terörist olarak tanımlanmasından İsrail'in işlediği insanlık suçlarının takip edilmesine, Gazze'nin yeniden imarı için fon oluşturulmasından uluslararası barış konferansının süratle toplanmasına, İsrail'in nükleer silahlarının ortaya çıkarılmasından kimyasal silah kullanımının araştırılmasına kadar pek çok başlıkta ilk defa mutabakata varılan kararlar aldık. Somut adımları içeren maddelerin metne girmesine, ülkemizin teklifleri ve ağırlığını koyması belirleyici rol oynamıştır. Kimi hususlar beklentilerimizin altında kalsa da biz alınan kararların tam manasıyla hayata geçirilmesi için gereken çabayı harcayacağız. İnsani yardımlar konusunda biliyorsunuz şimdiye kadar 10 uçak dolusu malzemeyi Gazze'ye ulaştırılmak üzere Mısır'a sevk ettik. Cuma günü de içerisinde birçok ihtiyaç maddesinin bulunduğu 666 tonluk yardım malzemesi taşıyan gemimizi bölgeye gönderdik. Sivil yardım gemimiz pazar günü Mısır'ın El Ariş Limanı'na vardı. Mısırlı kardeşlerimizle işbirliği içinde yardım malzemelerini Gazze halkına Refah kapısından ulaştıracağız.”

"Gazzeli masumları hunharca katleden siyasi ve askeri yöneticilerinin uluslararası mahkemelerde yargılanmasını sağlayacak adımlar atacağız"
Kanser hastaları ve yaralı çocukların tedavilerinin Türkiye’de yapılmasıyla ilgili görüşmelerinin sürdüğünü söyleyen Erdoğan, ”Bugün, eşimin himayesinde dünyanın pek çok ülkesinden gelen devlet ve hükümet başkanlarının eşlerinin katılımıyla Dolmabahçe'de bir toplantı gerçekleştiriliyor. Filistin ve barış için İstanbul'da bir araya gelen saygıdeğer misafirlerimize şimdiden teşekkür ediyoruz. Biz de diplomatik temaslarımızı önümüzdeki günlerde daha da artıracağız. Gerek bu 121 ülke gerek bu 40 ülke bütün bunları gerek telefon diplomasisi, gerekse ziyaret etmek suretiyle görüşeceğiz. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 121 evet oyuyla kabul ettiği Gazze kararına çekimser oy kullanan ülkelerin liderlerine telefon açacağız. İkili planda Filistin'e görünür görünmez her türlü insani desteği sağlarken, uluslararası alanda da İsrail'i yalnızlaştırmaya inşallah devam edeceğiz. Gazzeli masumları hunharca katleden siyasi ve askeri yöneticilerinin uluslararası mahkemelerde yargılanmasını sağlayacak adımlar atacağız. Filistinlilerin evlerine, arazilerine el koymakla günlük hayatlarını zorlaştırmakla kalmayıp, onları sokaklarda alçakça katleden yerleşimci denen teröristlerin her birinin uluslararası alanda bu sıfatla tanınması için çalışacağız” dedi.

"Tek parti döneminden bu yana aktörler değişti, söylemler değişti, başkanlar değişti ama CHP'nin faşist kodlarında en ufak bir değişim olmadı”
İslam dünyasının Kudüs, Filistin, Gazze hassasiyetinin hep canlı kalması için tüm mekanizmaları sürekli işler halde tutacaklarını bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Hz. İbrahim'in ateşine su taşıyan karınca misali tek başımıza kalsak da Gazzeli mazlumları asla sahipsiz bırakmayacağız. 1950'den beri tarihin yanlış tarafında konumlanan muhalefetin İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında da gayri insani bir yerde durması kesinlikle tesadüf değildir. Milletin ruh ve değer dünyasından kopukluk, bunların genlerinde vardır. 27 Mayıs'ı alkışlarla karşılayanlar, darbeyi hürriyet ve anayasa bayramı diye millete zorla kutlatanlar, halkın vermediği yetkiyi vesayet odaklarının lütfunda arayanlar, gerektiğinde iktidar için terör örgütleri ve emperyalist güçlerle iş tutanlar, bunların hepsi de CHP zihniyetinin farklı dönemlerdeki temsilcileriydi. Biz bu zihniyeti 40 yılı aşan siyasi hayatımızın her bir aşamasında defalarca karşımızda bulduk. 27 Nisan bildirgesinden 367 garabetine, partimize yönelik kapatma davasından MİT krizine, FETÖ'nün 17-25 Aralık girişiminden 15 Temmuz ihanetine kadar demokrasiyi, milli iradeyi ve milletin egemenliğini hedef alan tüm teşebbüslere aleni destek verenler hep bunlardı. Çünkü bunlar vatandaşa tepeden bakma hastalığından bir türlü kurtulamadılar. İçlerindeki vesayet heveslerine hiçbir zaman set çekemediler. Anadolu insanına hürmete ve hizmete asla layık görmediler. Demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla hiçbir zaman içlerine sindiremediler. Milletle ve inanç değerleriyle barışmayı asla istemediler. Tek parti döneminden bu yana aktörler değişti, söylemler değişti, başkanlar değişti ama CHP'nin faşist kodlarında en ufak bir değişim olmadı” diye konuştu.
Atatürk'ün partisinin kimi zaman mezhepçi fanatiklerin, kimi zaman marjinal örgütlerin, kimi zaman jakobenlerin, kimi zamanda siyasi ikbali için her kılığa giren bukalemun tiplerin elinde adeta oyuncağa döndüğünü söyleyen Erdoğan, ”Bu gerçeğe CHP'nin son kurultayında bir kez daha şahitlik ettik. Değişim dediler, yenilenme dediler, bir sürü albenili kavramı arka arkaya sıraladılar. Ancak kurultayda Selo'sundan Kavala'sına ne kadar demokrasi düşmanı varsa tekmiline birden selam çaktılar. CHP'nin genel başkanlık koltuğunda oturan gerçekten genel başkan mı yoksa emanetçi mi belli değil. Onu oraya oturan efendilerinin bir sonraki adımı ne olacak o da meçhul. Ama genel başkanında onu oraya getirenlerin de iplerini ellerinde tutanların amaçlarının asla değişmediğini gayet iyi biliyoruz. Dikkat ederseniz son seçimler öncesinde iyice ayyuka çıkan Kandil ve Pensilvanya iş birliklerini sonlandırma adına hiçbir emare göstermediler. Seçim hezimetinim tüm faturasını genel başkanlarına keserek kendilerini temize çekmeye çalıştılar. Evet. Bunlar da vatandaşı kendileri gibi balık hafızalı sanıyor. Oysa hepsi oradaydı. Bugün meclis kürsüsünden millete siyasi etik dersi verenlerin tamamı o gün çevrilen dolapların tam göbeğindeydi. Bizim o dönem Frankenstein ittifakı dediğimiz ruhsuz insicamı olmayan ucube yapıyı millete umut diye pazarlayanlar ta kendileriydi. Bugün recmettikleri sadık genel başkanlarına galiba bir ofis açmışlar. Orada inşallah mutfağı da unutmamışlardır. Daha 5-6 ay öncesine kadar yere göğe sığdıramayan yine bunlardan başkası değildir. Elbette CHP ve yedili koalisyonda kimin kimi hançerlediği, kimin kime ihanet ettiği bizim meselemiz değildir. Daha düne kadar Türkiye'yi yönetmeye layık gördükleri cumhurbaşkanı adaylarını bugün günah keçisi ilan etmelerindeki çelişki de bizi ilgilendirmez. Hatta genel başkanlık koltuğunda oturan yeni şahsın selefi gibi çarkçı olması da bizi alakadar etmez” ifadelerini kullandı.

"Başta İstanbul, Ankara olmak üzere büyükşehirlerimizi yeniden toparlayarak gerçek sahiplerine inşallah teslim edelim"
Yerel seçimler için partililere çağrıda bulunan Erdoğan, “Başta İstanbul, Ankara olmak üzere büyükşehirlerimizi yeniden toparlayarak gerçek sahiplerine inşallah teslim edelim. Zira benim milletim bunlardan çok çekti, İstanbullu çok çekti, Ankaralı çok çekti, hatta-hatta İzmirli de çok çekti. Şimdi bunu yeniden sahiplerine teslim edelim ve yeniden bir doğumu gerçekleştirelim. CHP’nin beceriksiz belediye başkanlarının idaresinde günden güne çürüyen şehirlerimizi aziz milletimizin de desteğiyle inşallah bu iş bilmezlerin elinden kurtaracağız. Tarih önünde bu ülkeye ve millete verdikleri zararların hesabını vermeden bunların hiçbirine rahat huzuru yoktur. Biz kendi adımıza sonuna kadar bunun takipçisi olacağız” diye konuştu.

"İlk etapta deprem bölgesinde hayata geçireceğimiz Aile ve Gençlik Fonu'nun kuruluşuna dair süreç de Mecliste neticelenmek üzere"
3 Kasım’da iktidardaki 21. yıllarını geride bıraktıklarını hatırlatan Erdoğan, ”Şanla, şerefle ülkemize ve milletimize hizmetle geçen 21 yıl boyunca Türkiye’yi her alanda geliştirmenin çabası içinde olduk. Milletin sandıkta namusumuzu emanet ettiği iradesine ne pahasına olursa olsun asla leke sürdürmedik. Savunmadan ulaştırmaya, sağlıktan eğitime, turizmden güvenliğe, terörle mücadeleden sosyal yardımlara kadar her başlıkta ülkemize çağ atlattık. 85 milyonun her bir ferdi, kazandırdığımız hizmetleri günlük hayatında yaşıyor, bizzat tecrübe ediyor. Gurbetçilerimiz, Türkiye’de 21 yılda gerçekleşen büyük devrimi ülkemizi her ziyaretlerinde net bir şekilde görüyor. Birçok alanda ülkemizin Avrupa’dan bile fersah-fersah ileride olduğunu bizzat kendileri ifade ediyor. Üstelik biz bunları muhalefetin engellemelerine rağmen başardık. Maruz kaldığımı onca saldırıya, ihanete, bürokratik dirence rağmen milletimize verdiğimiz sözleri tek-tek yerine getirdik. Gençlerimize seçim meydanlarında taahhüt ettiğimiz indirimli cep telefonu, bilgisayar desteği ve ücretsiz 10 GB internet sözümüzü tuttuk. Çalışmayan emeklilerimizin hesaplarına tek seferlik 5 bin lira ödemelerini yatırdık. İlk etapta deprem bölgesinde hayata geçireceğimiz Aile ve Gençlik Fonu'nun kuruluşuna dair süreç de Mecliste neticelenmek üzere. Depremzede şehirlerimizin yeniden inşasına 1 trilyon lira kaynak ayırdığımız 2024 yılı bütçemizin görüşmeleri komisyonda devam diyor” dedi.

"En büyük baş ağrımız olan enflasyon meselesini de mutlaka çözeceğiz"
Orta Vadeli Program, 2024 yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı ve 12. Kalkınma Planı'nı tamamladıklarını söyleyen Erdoğan, ”Böylece önümüzdeki 5 yıl boyunca ekonomideki yol haritamızı ayrıntılı bir şekilde belirlemiş olduk. Yatırım, üretim, istihdam ve cari fazla yoluyla kaliteli büyüme hedefimizden asla geri adım atmayacağız. Ekonomi politikamızın müspet sonuçlarını görmeye başladık. Yıllık cari dengede son 2 ayda 7,3 milyar dolar iyileşme sağlandı. Ekim ayı ihracatımız, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7,4 artışla Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırarak 22,9 milyar dolara ulaştı. Ocak-ekim dönemindeki 10 aylık ihracatımız ise, 210 milyar doları aştı. Merkez Bankamızın toplam rezervi 128,4 milyar doları buldu. En büyük baş ağrımız olan enflasyon meselesini de mutlaka çözeceğiz. Bugüne kadar asla taviz vermediğimiz 'çalışanları enflasyona ezdirmeme' prensibimize önümüzdeki dönemde de bağlı kalacağız. Bir kısmı küresel sebeplerden, bir kısmı açgözlülükten kaynaklanan hayat pahalılığıyla mücadelemizde kararlı bir şekilde yola devam edeceğiz. Vatandaşlarımız gönüllerini ferah tutsun, Türkiye emin ellerdedir, ehil kadroların yönetimindedir. Her türlü zorluğun üstesinden gelecek güce, kapasiteye, birikime, potansiyele de sahiptir. Bugün çıktığımız yolda bütün çekilen sıkıntıların hiçbiri boşuna değildir. Türkiye, mutlaka hedeflerine ulaşacak, inşallah küresel sistemde hak ettiği yeri alacaktır” değerlendirmesinde bulundu.
Ekonomide tüm bu atılımları yaparken, mülkün temeli olan adaleti ihmal etmediklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Göreve geldiğimizde Türkiye’yi 4 ana kolon üzerinde yükselteceğimizin sözünü vermiş, bunlardan birinin de adalet olduğunu söylemiştik. Aradan geçen 21 sene boyunca güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemi tesis etmek için çalıştık, gayret gösterdik. 'Geciken adalet, adalet değildir' inancıyla yargı sistemimizi reforme ettik, altyapısını güçlendirdi. Yüksek yargı organlarımız dahil, Adalet Teşkilatımızın tüm birimlerini modern hizmet binalarına kavuşturduk. Lekelenmeme hakkı, Kamu Denetçiliği Kurumu, Türkiye İnsan Hakları Kurumu, Kişisel Verileri Koruma Kurumu gibi pek çok reforma imza attık. Yargının bağımsızlığıyla birlikte tarafsızlığını da anayasal güvenceye alarak hukuk sistemimizin önemli açıklamalarından birini daha kapatmış olduk. Elbette bu süreçte en büyük direnci yargı içinde kümelenmiş FETÖ vari yapılanmalar ile CHP’nin başını çektiği muhalefetten gördük. Devri iktidarları döneminde yargıyı militanlaştıranlar, yargının bağımsız ve tarafsız hale gelmesini asla istemedi. Atılan her adımı mümkünse önce Meclis’te sabote etmeye çalıştılar, bunda muvaffak olamayınca bu sefer mahkeme kapılarında nöbet tuttular. Böylece Meclis'te engelleyemedikleri hukuki düzenlemeleri mahkemeler yoluyla akim bırakmaya uğraştılar. Başörtüsüne özgürlük getiren düzenleme başta olmak üzere yasakları kaldıran, hak ve hürriyetleri genişleten hangi adım varsa CHP, istisnasız hepsine karşı çıktı. Sadece milletin iradesine değil, Türkiye’nin de ayağına pranga vuran darbe anayasasının değişmemesi için her yolu denediler. Bireysel başvuru hakkı da bunlardan bir tanesidir” açıklamasını yaptı.

"İki yüksek yargı organı arasında ortaya çıkan içtihat farkını darbe olarak nitelemek utanmazlıktır"
CHP’nin bireysel başvuru hakkını da içeren anayasa değişikliğine hayır dediğini belirten Erdoğan, ”Hatta her zaman yaptıkları gibi değişikliklerin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu, dolayısıyla CHP’nin bugün bireysel başvuru konusunda söyleyecek hiçbir sözü yoktur ve olamaz. İki yüksek yargı organı arasında ortaya çıkan içtihat farkını darbe olarak nitelemek ise, bir başka utanmazlıktır. Şu gerçeği biz de, milletimiz de çok iyi biliyor: Allah korusun bu ülkede darbe veya kalkışma olsa en büyük destekçisi CHP olacaktır. 1960’dan beri milli iradeye, Meclis’e, anayasal düzene karşı girişilen tüm antidemokratik senaryoların baş aktörü, yapımcısı ve yönetmeni CHP’dir. 21 yılda hükümetimizi hedef alan her türlü vesayet girişiminde CHP, daima vesayetçilerin safında yer almıştır. Cumhuriyet mitinglerinden Gezi kalkışmasına, çukur eylemlerinden 15 Temmuz ihanetine kadar birliğimizi, dirliğimizi, demokrasimizi yok etmeyi hedefleyen tüm saldırılarda CHP’nin silueti vardır. Şayet bugün de Türkiye’de bir kalkışma ve darbe olsaydı CHP anında darbecilerin safında konumlanırdı. Sadece bu kriter bile meselenin ne olduğunu açıklamaya yeterlidir. Tüm bunlar apaçık ortadayken CHP ve ortaklarının afaki söylemlerinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur” açıklamasını yaptı.

"Devlet başkanı sıfatıyla bize bu tartışmada hüküm vermek değil, hakem olmak düşer"
Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki meselenin iki yüksek yargı organının görev alanlarıyla ilgili görüş farklılığından ibaret olduğunu dile getiren Erdoğan, ”Bizim dönemimizde anayasamıza kazandırılan bireysel başvuru hakkının kullanımı noktasında yaşanan sorun bir süredir zaten ifade ediliyordu. Her iki yüksek yargı organı başkanları da dahil hem görüşmelerimizde hem de kamuya açık toplantımızda bu konudaki şikayetlerini dile getiriyorlardı. Anayasa Mahkemesi'nin burası çok önemli, 130 bin dosya sayısına ulaşan bir iş yükünün altından kalkması mevcut şartlarda mümkün değildir. Bu kadar başvuru dosyasının sağlıklı bir şekilde değerlendirilemeyeceği açıktır. Tabii bir de bu hakikate verilen kararlarla ilgili eleştirilerin giderek artmasını eklemek gerekiyor. Yargıtay’ın yaptığı açıklamalarda dile getirdiği serzenişleri elbette gözardı edemeyiz. Ama devlet başkanı sıfatıyla bize bu tartışmada hüküm vermek değil, hakem olmak düşer. Anayasamızın 104. maddesine göre devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin etme görevi bizdedir. İnşallah biz de bu sorumluluğumuzu hakkıyla yerine getireceğiz. Kişisel eleştirilerimizi baki tutarak iki yüksek yargı organımız arasındaki içtihat farklarının kalıcı bir şekilde giderilmesi için gayret göstereceğiz. Sorunun acil çözümü konuyla ilgili anayasal ve yasal değişikliklerin süratle yapılmasından, kalıcı çözümü ise yeni ve sivil bir anayasadan geçmektedir. Bunun adresi de milli idarenin tecelligahı olan yüce Meclis’tir. Meclis eylem ve nümayiş yeri değil, ülkenin meselelerine çözüm üretme merciidir. Hele hele hiç oturma eylemi yapma yeri değildir. Oturmak için yer arıyorsan parka gidin. Cumhur İttifakındaki ortaklarımızla ve sürece katkı vermek isteyen diğer siyasi partilerle bir çözüm yolu bulacağımıza inanıyorum” diye konuştu.

"Seçim sandıktan önce gönüllerde kazanılır"
28 Mayıs gecesinde mahalli idareler seçimlerine dair hazırlıkları fiilen başlattıklarını söyleyen Erdoğan, ”Geçen hafta yaptığımız Merkez Karar ve Yönetim Kurulu Toplantımızla birlikte 31 Mart seçimleriyle ilgili takvim resmen başlamış oldu. Teşkilat Başkanlığımız, Seçim İşleri Başkanlığımız ve diğer genel merkez birimlerimiz kendi görev alanlarında seçim hazırlıklarını yürütüyorlar. Önümüzde çok iyi değerlendirmemiz gereken 4,5 aylık bir süre var. Bu kritik süreçte hem hükümet cenahında hem de siyaset tarafında pek çok adımı eş zamanlı olarak atmamız gerekiyor. İnşası tamamlanan deprem konutlarının teslimatını yaparken ekonomide vatandaşımızın sıkıntılarını hafifletecek yeni tedbirleri de devreye alacağız. Toplu açılış törenlerimizde belediyelerimizin rakiplerine göre hizmet noktasındaki farkını açıkça göstereceğiz. İttifak ortaklarımızla bugüne kadar getirdiğimiz uyumlu çalışmayı bundan sonra da güçlendirerek sürdüreceğiz. Dolayısıyla, iç siyasetten ekonomiye, dış politikadan yerel yönetimlere kadar tüm alanlarda icraatlarımızla, başarılarımızla, atılımlarımızla Türk siyasetine bizler yön vereceğiz. Son 21 yılın bize öğrettiği en önemli kriter şudur: Bizim milletimiz feraset sahibidir, iş yapanla sadece laf üreten arasındaki ayrımı çok iyi görür ve takdir eder. Siyaset mühendislikleriyle, sosyal medya gazlamalarıyla, kalemşörlerin parlatmasıyla seçim kazanılmayacağını daha altı ay önce gördük. Seçim sandıktan önce gönüllerde kazanılır. Bunun yolu da icraattan, hizmetten, eserden ve elbette seçmenle bağını daima korumaktan geçer. Muhalefet tarafında sütre gerisinde yürütülen pazarlıkların bizim için hiçbir ehemmiyeti yoktur. Biz kendimizden sorumluyuz, kendi partimizden ve ittifakımızdan mesulüz. Biz işimizi düzgün yaparsak Allah’ın izniyle milletin teveccühüne bir kez daha mazhar olmamızı kimse engelleyemez” açıklamasını yaptı.
“Buradaki her bir arkadaşımın seçimlere kadar olan kısıtlı zamanın hakkını en iyi şekilde vereceğine inanıyorum” diyen Erdoğan, ”Şayet 31 Mart’a kadar AK Parti olarak seferberlik ruhuyla çalışacaksak unutmayın bunun lokomotifliğini milletvekilleri olarak sizler yapacaksınız. Herkesten daha fazla siz çalışacaksınız. Herkesten daha çok siz koşturacaksınız. Herkesten daha fazla siz ter dökeceksiniz. Kapısı çalınmadık, elinden tutulmadık, hali hatırı sorulmadık kimseyi bırakmayacaksınız. Sizlere güveniyorum, Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında hepinize Rabbimden başarılar temenni ediyorum” ifadelerini kullandı.

Kaynak: İHA