Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından düzenlenen ‘Büyükbaş ve Küçükbaş Hayvancılık Çalıştayı’ Antalya’nın Kundu Turizm Merkezi’ndeki bir otelde başladı.
Kırmızı et ve süt talebinin yerli üretimden karşılanması, hayvancılık işletmelerinin analizi, işgücü, canlı hayvan ve yem piyasalarının yorumlanması, öncelikli sorunların belirlenmesi, sektörün ihtiyaç duyduğu araştırma noktalarının belirlenmesi, kamu otoritesinin uygulamalarının değerlendirilmesi, arazi iklim ve sermaye yapısıyla uyumlu yetiştirici ihtiyaçları ve tüketici beklentilerini karşılayacak tarımsal ekonomik model oluşturulması amacıyla, hayvancılık sektörüne küresel rekabet gücü kazandıracak yapısal reform ve politika önerilerinin geliştirilebilmesi için düzenlenen çalıştaya, kamu ve özel sektörden 300’e yakın katılımcı katıldı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Hayvancılık Genel Müdürü Durali Koçak, çalıştayın, büyükbaş ve küçükbaşa yönelik süt ve süt ürünleri ile ete yönelik olduğunun altını çizdi. Sektörün aynı olması kadar sorunun da aynı olmasının doğal olduğunu dile getiren Koçak, aynı da olsa farklı da olsa geçmişten gelen rapor ve planların nasıl işlendiğine yönelik bir değerlendirme yapılması gerektiğini kaydetti.



"Hayvancılık önemli"
Hayvancılığın kendileri için çok önemli olduğunu vurgulayan Koçak, "Geçmişte önemliydi, bugün de önemli, gelecekte de önemli olacak. Bizim için olmazsa olmaz hayvansal gıdaların temininde, gıda güvenliğinin karşılanması için oluşturduğu istihdam bakımından ve ülke ekonomisine katkısı bakımından hayvancılık bizim için önemlidir. Bundan vazgeçmemiz mümkün değildir" diye konuştu.
Türkiye’deki hayvan varlığı hakkında da bilgiler veren Koçak, "Ülkemizde 14.5 milyon büyükbaş, 45 milyon küçükbaş hayvanımız var. Bu rakamsal olarak küçümsenecek bir sayı değildir. Bu hayvanlardan elde ettiğimiz hayvansal üretimden süt yılda 18.5 milyon ton. Bunun 16.7’si ineklerden, 1.1 koyunlardan, 500 tonu keçi sütü, 63 bin tonda manda sütü üretilmektedir. Et üretimimiz ise yılda 1.173 milyon ton. Bunun 1 milyon 80 bin ton sığır cinsi hayvanlardan, geri kalanı 115 bin tonu koyun ve keçiden elde etmişiz. Ortalama hayvan başına süt verimi 3 bin 90 kilogram, bu bütün dişi varlığımızın ortalamasıdır. Hayvan başına et üretimimiz sığır cinsi hayvanlarda 271 kilogram, koyun 20 kilogram, keçi yaklaşık 18 kilogramdır" ifadelerine yer verdi.

"1.4 milyon büyükbaş işletme var"
Büyükbaş ve küçükbaş işletme sayıları hakkında da verileri katılımcılarla paylaşan Koçak, "Ülkemizde 1.4 milyon büyükbaş hayvancılık işletmesi, bunun 1 milyon 160 bini süt, 284 bini de besi işletmesidir. Küçükbaş hayvancılık işletmesi 220 bindir. Burası hayvancılığı analiz etme bakımından önemlidir. İşletmelerimizin yaklaşık yüzde 72-74’ü 10 başın altındadır. Fakat bu durum işletme sayısı olarak 10 ile 50 baş arasındaki işletme sayısı oranı yüzde 25, fakat yüzde 73 olan işletmedeki toplam hayvan varlığımızın yüzde 26’sı. 20-50 baş arası aile işletmesi olarak değerlendirilebilir. 20 baş bir aileyi geçindirebilecek işletmedir. Toplam hayvan varlığımızın yüzde 47’sine sahiptir. Bu bizim hayvancılık işletmelerimizin çok da, beceriksiz, bu işi yapamıyor gibi değerlendirmelerin doğru olmadığını gösteriyor. Süt işletmelerinde de durum aynı. Besi işletmelerinde 10 başın altında işletme sayısı yüzde 67, hayvansal oranı yüzde 20’yi bile bulmuyor. 20 ile 100 başı baz alırsak toplam besi hayvanı varlığımızın yüzde 60’ı bu işletmelerde İyiye doğru bir gidiş var" dedi.



"Yem ithalatı söz konusu değil"
Sektörün sorunlarının olduğunun altını çizen Koçak, doğru çözümleme ve planlama yapıldığı takdirde çözümsüz ve çaresiz olunmadığını kaydetti.
Türkiye’nin her konuda olduğu gibi hayvancılıkta da potansiyeli olduğuna değinen Koçak, "Hayvancılıkla ilgili yapılan tartışmalarda, ‘şöyle şöyle olmuyor, yem fiyatları çok pahalı ne yapalım’. Eksikliğimiz var ama kaba yem ithalatımız söz konusu değildir. Biz hayvan besleme için kaba yem ithal etmiyoruz. Şu veya bu şekilde bu coğrafya bu hayvanı besleyebiliyor. Konuların tek bir çözümü olmayabilir. Sektörün sorunları olabilir. Konjonktürel olarak fiyatlara ilişkin tartışmalar olabilir. Sektörümüzün önü açıktır. Hayvansal ürünlere olan talep artıyor, gelir ve refah seviyesine bağlı olarak bu daha da artacak. Arz yetersizliği olan ürünün hiçbir aman önünün kapalı olduğunu kimse söyleyemez" diye konuştu.

"Kar etmiyorsa bıraksınlar diyemeyiz"
Hayvancılığın sabır isteyen bir sektör olduğunun altını çizen Koçak, "Doğum ve süte ulaşmada süre var. Bu sektörde desteklenmelidir. Nasıl olsa bir ekonomik faaliyettir, ‘kar etmiyorsa bıraksın’ deme lüksümüz yok. Gıda güvenliği için bu üretimin biz tüketicilerde, bu maliyete katlanmak, katkıda bulunmak zorundayız. ‘Beceremiyorlarsa kar etmiyorlarsa bıraksınlar’ deme lüksümüz yok. Kırmızı et sektöründe bu ürün dünyada bol bulunan bir ürün değil. ‘Para ile değil mi istediğim yerden alırım’ deme lüksümüz yok. Ne olursa biz bunu üretmek durumundayız" ifadelerini kullandı.
Çalıştayın açılışında konuşan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Pakdil, 14 milyon hektar mera alanı, 24 milyon hektar tarımsal üretim alanı 121 milyon ton bitkisel üretime sahip Türkiye’de 14,5 milyon adet büyükbaş hayvan ve 45 milyon küçükbaş hayvan varlığı olduğunu belirtti.
Pakdil, 1.2 milyon tonu aşan kırmızı et üretiminin yanı sıra 2 milyon ton beyaz et, 18,5 milyon ton süt, 20 milyar adet civarında yumurta ve kendi üretimi hariç 20 milyon tonu aşan bir yem sektörü olduğunu belirtti.

"Sadece kendimiz için üretemeyiz"
80 milyonluk iç tüketim, 30 milyon turist sayısı 17 milyar dolar civarında ihracatın bu sektörde söz konusu olduğunu kaydeden Pakdil, "İnsanoğlunun yaratılışından bu yana değişmeyen en önemli ihtiyacı yeme içme alışkanlığıdır. Bakanlık olarak insanların gıda ihtiyacını karşılamanın yanı sıra gıda güvenliğinin nasıl sağlanabileceğini üzerinde de çalışıyoruz" dedi.
Tarım imkanı olan, tarımsal üretim yapan ülkelerin sorumluluğunun sadece kendi insanlarına yönelik olmaması gerektiğini işaret eden Nihat Pakdil, "Dünyada birçok ülke var ki gıda üretme imkanına sahip değil. Bu imkana sahip ülkelerin sadece kendi insanlarına değil onlar için de üretim yapma zorunluluğu var. Yoksa barışı sağlamakta zorlanırız. Sadece kendimiz için üretiriz demek doğru bir yaklaşım olmaz" diye konuştu.

"Dışarıda yemek yeme alışkanlığı tüketimi arttırıyor"
Nüfusla birlikte fert başına düşen gelirin attığını işaret eden Pakdil, "Tüketim tercihlerimizde kaymalar oluyor. Hayvansal üretim daha çok önem kazanıyor. İnsanların dışarıda yemek yeme alışkanlığının artması tüketimin daha çok hayvansal yöne kaymasına neden oluyor. Bunun için de ihtiyacımızın karşılanması ve dışarıya bağlı olunmaması için gıdamızı başkasının insafına bırakmamak için çabalar gösteriyoruz. Sürdürülebilir tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin oluşması için devletimiz büyük çaba sarf ediyor. Tek başına hayvancılığı ve tarımı düşünemeyiz. İnsanımızın ihtiyacını nasıl karşılar onun planını yapmak zorundayız. Bu imkanları sadece kendimiz için değil başka ülke insanların ihtiyacı içinde kullandırarak hem üretimci ve çiftçilerin gelirini artırma yönlerini de bulmak zorundayız" ifadelerine yer verdi.

"Kaba yem ithal etmiyoruz"
Gelinen noktada kırsal nüfus azalırken, şehir nüfusunun arttığını dile getiren Pakdil, "Tarım arazilerinin parçalanmasını önlemek için çalışmalar sürdürüyoruz. Kuraklık döneminde az miktarda kaba yem ithal edilebiliyor. Az bir miktar kaba yem gelmiş olsa da bunu çok büyük bir miktar gibi gösteriyorlar. Bütün kaba yemi ithal ediyormuşuz gibi lanse ediliyor. Böyle bir durum yok. Sektörümüz kendi imkanları içinde ülke içinden temin ediyor. Çok fazla kaba yem ihracatı varmış gibi gösterilmesi doğru değil. Yağış yetersizliği nedeniyle düşen verim kaybı nedeniyle bir miktar ithalat yapılmıştır. Çok büyütülecek bir durum söz konusu değil" dedi.
Buzağı sağlığını önemsediklerini kaydeden Pakdil, sürü yönetimini öne çıkarma çalışmalarına hız verdiklerini vurguladı.

"Buzağı ölümlerinin engellenmesi için çabalarımız devam ediyor"
Küçük büyük aile işletmesi ayrımı yapmayacaklarını aktaran Pakdil, "Buzağı ölümlerinin engellenmesi için çabalarımız devam ediyor. Bu çabaların sonunda verimi artıracağız. Bu yıl çok ciddi adımlar atacağız. Dışa bağlı gibi görünen ülkemizin iyi yolda olduğunu göstereceğiz. Küçük aile işletmeleriyle bunu başaracağımıza inanıyorum. İmkanlarımız nispetinde tarımı destekliyoruz. Bu işin sürdürülebilirliği noktasında düşme olmasın. Kaynağımız belli. Bu kaynağı nasıl daha iyi şekilde kullanabiliriz şeklinde teklifleriniz olursa onları kabul eder ve değerlendiririz. Radikal teklif daha düşünebiliriz. Daha fazla destek verme ve üreticimizin kendi içinde ve uluslararası platformda daha fazla rekabetçi olabilmesi için çaba gösteriyoruz" dedi.